Antik Yunan heykeltıraşisi ve vazo resimleri erkekleri neredeyse istisnasız olarak kaslı gösterir. Söz konusu mecralarda tanrılar ve mitolojik kahramanlar tasvir edildiğinde bunların bedenlerine kusursuzluk ve erkeksilik atfetmeyi olağan görebiliriz. Herakles’in işleri zekâdan ziyade güç gerektirdiği için kaslı bir vücut normaldir. Onun dışında mesela Argonautai’ın lideri Iason’un kasları Theokritos tarafından “kış taşkınlarının üzerinden parlatarak aktığı yuvarlak taşlara” benzetilir (Id. 22.27-135). Ancak kaslı bedenler sadece kahramanlar ya da tanrılarla sınırlı değildir. Şölen veya banyo gibi gündelik hayattan vazo sahnelerinde (Fig. 1-2) veya isimsiz kouros heykellerinde de erkeklerin benzer şekilde tasvir edildiğini görürüz. “Kaslı vücut” Yunanlar için sembolik bir ideali mi temsil ediyordu yoksa gerçek hayatta arzulanan ya da gerekli görülen fiziksel bir özellik miydi?
Bu soruyu tasvirlerden hareketle sorduğumuzdan, önce sanattan başlayalım. Aşağıdaki birkaç örnek Yunanların kaslı vücutları doğal, ama anatomik gerçeklere uymayacak şekilde işlediklerini gösterir. Osborne Yunanların bizim “kas” olarak adlandırdığımız dokuları bilmediğini, onun yerine vücudu birbirine bağlı neura (sadece kas değil, aynı zamanda sinirler, tendonlar, bağ dokular, ilik vs.) şeklinde algıladıklarını ikna edici biçimde ortaya koymuştur. Yunanlar gymnasionda çıplak erkek vücutları gördüklerinde kaslardan hayli farklı bir şey algılıyorlardı; bazıları parlayan diğerleri parlamayan, bazıları sert bazıları yumuşak bedenler; konturları net biçimde fark edilen iyi eklemli bedenler vb. (Osborne 2011: 39-41). Bu durumda Berlin Ressamı’na atfedilen Herakles figürünü ortaya çıkaran şey her bir kasın oranlaması ve ölçüsü değil, Kuriyama’nın deyimiyle (Kuriyama 1999: 134) “eklemlenme estetiğidir” (aesthetics of articulation). Karakter ve motifle ilgilenen ressam dış simetriyi öne çıkarmakta, anatominin iç dinamiklerini göz ardı etmektedir. Berlin Ressamı Herakles’in torsosunu bir dizi birleşen çizgi ve motifle belirterek kahramanın omuzuna attığı aslan postunun yumuşaklığına karşıtlık meydana getirmiştir; tek tek kasların anatomik doğruluğuyla ilgilenmemiştir (Fig. 3).
Ünlü Riace bronzlarının heykeltıraşları da kaslı erkek anatomisini Berlin Ressamı’nın Herakles figürü gibi doğallığın ötesine geçen bir yaklaşımla ele almıştır (Fig. 4a-c). İnsan bedenine ilgi göstermekle birlikte, asla görünmeyecek şeyleri göstermeyi tercih etmişlerdir. Heykeller ilk bakışta gerçek bir bedenin temsili gibi görünür, ancak insan vücudunda asla bulunmayan olasılık dışı bir simetriye sahiplerdir. Tıbben pelvik kemiğin kalın üst çıkıntısı olan “iliak kanat”la Klasikbilimciler, kasıktan yukarı ve dışa doğru uzanan kas, kiriş ve tendonları kastederler. Bu kasları (leğen kulağı kasları) sıkı bir egzersizle geliştirmek mümkündür, ama Riace bronzlarındaki muadilleri en azimli vücut geliştirilerin bile erişemeyeceği bir safhadadır. Benzer doğal dışı kaslar ve kas konturları Kritios Genci, Diskobolos ve Doryphoros gibi başka Yunan heykellerinde de görülür. Üstelik imkânsız şekilde iliak kanat kasları arkada da devam eder. Dolayısıyla bunları gerçeğin kusursuz temsili kabul edemeyiz. Yunan sanatının konusu olan erkek bedeni tek başına doğanın taklidinden hem daha fazlası hem de daha azıdır.
Yunan heykeltıraşisinde doğal üsluba geçişin nedenlerine dair görüşlerden biri, heykeltıraşların gymnasionlarda çıplak egzersiz yapan gençleri idolleştirdiklerini iddia eder. Öte yandan imgeleri felsefi bir soruna dönüştüren Platon’un takipçileri, dünyadaki maddi formların soyut gerçekleri perdelediği veya bozduğu savından hareketle bu heykellerin beden ideasının yozlaşmış hâlleri olduğunu söyleyeceklerdir. Heykel gibi doğayı taklit eden eserler (mimesis) aslında maddi dünyanın zaten bozulmuş imgelerini model aldığından, sanatçılar kopyanın kopyası olarak gerçekten iyice uzaklaşmış bir beden formu sunmaktadır. Bu durumda Platoncular için kaslı beden büyük ölçüde bozulmuş bir algıdan ibarettir.
Dahası, Yunan sanatının belirleyici özelliklerinden çıplaklık, aslında olanın birebir tasviri de değildir. Berger bunu çıplaklık ve nü (naked ve nude ) arasındaki farktan hareketle açıklar. Çıplaklık kendin olmaktır; nü ise kişinin başkaları tarafından çıplak görülmesi, fakat kendisi için çıplak olmamasıdır. Çıplak bir bedenin nü olabilmesi için sergilenmesi gerekir; sergilenme, çıplaklığın çıkarılmayacak bir giysi hâline dönüşmesidir (Berger 1986: 53-4). O hâlde kaslı erkek vücudu gerçeğin temsili olmaktan öte, tıpkı bir kıyafet gibi statüyü yansıtan bir unsurdur. Aşağıda göreceğimiz üzere yazılı kaynaklarımız da erkek vücudunu benzer şekilde ele alır. Yunanlar kasları tıbben bilmeden önce de belirli biçimdeki vücutları takdir etmekteydiler, ancak bu “belirli biçim” net bir form, ayırt edici bir “eklemlilik” olarak kendini gösteriyordu. Canlı-cansız, olgun-ham, korkaklık-cesaret, Yunan-barbar, erkek-kadın gibi ikilikler bu şekilde tanımlanmaktaydı (Kuriyama 1999: 143).
Gerçek hayatta böyle bir vücudun elde edilmesi öncelikle beden eğitimiyle mümkündü. Düzenli fiziksel egzersiz fırsatı gymnasionlarda sunuluyordu, ancak eğitimin genel olarak asıl amacı, pratik becerilerin geliştirilmesinden ziyade, gençleri disiplin, tevazu, sadakat ve şehrin gelenek göreneklerine saygı gibi konularda eğitmekti. O yüzden Homeros ve diğer destan şairlerinin kahramanları genç erkekler için ahlaki modellerdi (Aeschin. 3.135; Ar. Ran. 1038– 1039; Xen. Sym. 3.5–6; Eur. Supp. 911–917; Pl. Men. 94b).
Platon beden eğitimiyle formsuz bir genç erkeğin savaş meydanında cesaretleneceğini söylerken yapılı veya kaslı bir vücuttan bahsetmez; zindeliği vurgular (Pl. Prt. 326b-c). Ayrıca, Atinalı yoksul ailelerin oğullarını beden eğitimi derslerine yollamaları pek mümkün değildi. Hem kıt kanaat geçindiklerinden hem de çocuklara iş gücü olarak ihtiyaç duyduklarından, gymnasion eğitimleri için ayıracak kaynakları pek yoktu. Ama zaten gerçekten kaslı bir vücut sadece bu işe tüm zamanlarını ayıran atletlere ait bir özellik olarak görülmekteydi (Aeschin. 3.179-180; Ar. Ran. 1093-1094; Isoc. 16.32-33; Pl. Leg. 807c).
Dolayısıyla erilliği ortaya koyan şey kaslı bir vücuttan ziyade saydığımız erdemler ve bu erdemleri yansıtan zinde bir vücuttu. Ksenophanes, Sokrates (Pl. Apol. 36E), Aristoteles (Pol. 1139a-b) ve Isokrates gibileri entelektüel başarıların atletik başarılardan çok daha önemli olduğunu, bedenin akla itaat etmesi gerektiğini, kısacası fiziksel egzersizin zekâya zarar verdiğini iddia ediyorlardı. Aristoteles ideal erkek vücudunu tarif ederken “kaslı” ya da “yapılı” gibi tanımlara başvurmaz; daha ziyade beden ölçülerinin dengeli olması gerektiğini vurgular: dik duruş, kemiklerin ölçüleri ve gücü, geniş ve düz karın, geniş ve birbirine yakın olmayan kürek kemikleri, sağlam bir boyun, geniş bir göğüs, düz kalçalar… (Phys. 807a1). Pasaj kaslara değinmediği gibi özellikle yapılı bir vücudu da tarif etmez. Galenos küçük toplarla yapılan egzersizlerin kaslara yararından bahseder, fakat ona göre ideal egzersizler “zihni” ve kasları “aynı ölçüde” uyaranlardır (Parv. Pil. 904K). Bedeni aşırı ve dengesiz şekilde geliştiren çalışmaların sonucu yıkıcı olabilirdi. Hatalı alıştırmalar bedenin kötüye kullanılması demekti ve iç organları parçalayabilirdi (Hyg. 930K). Galenos’a göre atletlerden daha acınası bir başkası yoktu, zira vücutlarını formda tutabilmek uğruna stres altına sokuyorlar, sayısız kuşatma makinesiyle zayıflatılarak en küçük darbede yıkılacak bir sura döndürüyorlardı (Protr. 11).
Bu açıdan pentatloncuların en güzel erkek bedenine sahip olduklarına inanılıyordu, çünkü tek bir branşa odaklı şekilde vücutlarını geliştirmiyor, ama pentatlonun beş branşına (güreş, boks, koşu, cirit, disk) uygun “dengeli” bir egzersizi benimsiyorlardı. Philostratos pentatloncuların ne kilolu ne zayıf, ne aşırı kaslı ne de az gelişmiş olması gerektiğini söylerken, hiçbir uzuvun gerektiğinden fazla çalıştırılmadığı, diğer bir deyişle Polykleitos’un Doryphoros ve Diadoumenos’unda (Fig. 5-6) biçimlendirdiği bir bedenden, denge ve ölçülükten bahsetmekteydi. İlki rahatlamış ve ellerini yukarı kaldırmış baş eğik hâliyle belli bir savunmasızlık havası yaydığı için daha yumuşak hatlara sahipken, hareket hâlinde olduğun için ikincisi daha “erkeksi” bir görünüm sergiler. Buna rağmen Doryphoros 2,12 m yüksekliği, vücutla uyumsuz başı ve tıknaz gövdesiyle ölçülülükten ziyade aşırılık sergilemektedir. Berger’e göndermeyle heykel, çıplaklığı bir tür süperkahraman kostümü gibi giyer. Ancak heykel, yaratıcısı Polykleitos’un insan vücudu için belirlediği kanonun görsel tezahürü olduğundan, aslında erişilmesi imkânsız denebilecek bir ideali temsil eder. Doryphoros böyle bir fiziğin sadece teorik olarak doğru diyet ve egzersizle elde edilebileceği anlamında gerçekçidir. İdeal erkek bedeni iyi oranlanmıştır; hayvanların, kadınların ve barbarların erişemediği ölçülülük ideali, öz algının merkezinde yer alan özgür Yunan erkeğinin bedeninde somutlaşır.
Atletizmi bir kenara bırakırsak, kaslı bir vücudun orduda talep ve takdir edileceğini düşünebiliriz. Ancak antik Yunan hoplitleri hiçbir zaman bildiğimiz anlamda kaslı olmamıştır. Bunun başlıca sebeplerinden biri Yunanların askerliği profesyonel bir meslek olarak görmemeleri, dolayısıyla kendilerini sürekli egzersiz yapmak zorunda hissetmemeleriydi. Şehirlerinin militarist yapısı nedeniyle Sparta hoplitlerinin fiziksel egzersize daha fazla önem verdiklerini söylenebilir, ama Sparta erkekleri aslında 300 filmindeki gibi abartılı şovenizm gösterilerine denk vücut hatlarına sahip değillerdi. Ksenophon Sparta’lı erkek çocukların yedi yaşından itibaren vatandaş ve asker olmak üzere devlet kontrolüneki bir eğitim sistemi (agoge) dâhilinde yetiştirildiklerini söyler. Beden eğitimi derslerinde standart Olimpiyat branşlarında mücadele ederek kendilerini formda tutuyorlardı. Fakat egzersiz yetişkinlikte de devam ediyordu (Xen. Lac.4.8-9):
Lykurgos egzersize devam edenlerin güzel bir ten, sıkı bir vücut… sahibi olduğunu, tembellerin çirkin, şişman ve zayıf kaldığını fark edince bu meseleyi görmezden gelemedi… vatandaşların yediklerinden daha az egzersiz yapmamaları için emir verdi.
Fark edilebileceği gibi Lykurgos kas ya da yapılı bedenlerden bahsetmemekte, vücudun sıkılığı ve zindeliğini öne çıkarmaktadır. Aynı şekilde Sparta’lıların sefer sırasında sabah ve akşam yemeğinden önce iki kez egzersiz yapmalarını emreden bir yasadan bahsedilmektedir (Xen. Lac. 12.5-7). Aristoteles de Sparta’lıların askerî üstünlüklerini rakiplerinin aksine düzenli olarak egzersiz yapmalarına bağlar (Arist. Rep. 1338b25-9). Bu tespit Sparta dışındaki şehirlerde vatandaşların kaslı bir yana, yeteri kadar atletik bir vücuda sahip olmadıklarını ima ettiğinden bizim için önemlidir. Ancak bu, Sparta’lıların geneli için bir şey söylemez, zira Ksenophon, Aristoteles ve diğer kaynaklarımızın kastettiği hoplitler, sayıları hayli az olan ve tam vatandaş kabul edilen Sparta’lılardır (homoioi); nüfusun belkemiğini oluşturan heilotes ve perioikoi bunun dışında kalır. Dolayısıyla vücutlarını zinde tutması gereken asıl bu ayrıcalıklı azınlıktır. Elbette Sparta’yla ilgili hemen her konuda olduğu gibi spor ve askerlikte de kaynakların şehri ve vatandaşlarını idealleştirdiklerini (Klasikbilimcilerin “Sparta serabı” dedikleri olgu) akıldan çıkarmamalıyız.
Yunan şehir devletlerinin geneli ve Roma Cumhuriyeti’nde askere alma sadece sefer zamanlarında gerçekleşiyordu (gerçi Val. Max. 2.3.2’de öncellerinden farklı olarak Roma’da askerî egzersizleri ilk kez düzenli gerçekleştirenin ve gladyatörleri eğitmen olarak tutanın Publius Rutilius olduğu aktarılır, fakat pasajda beden eğitimine özel bir önem verildiğine dair bir bilgi yoktur) ve askerlerin kendisi de vücut geliştirmekten daha önemli işleri olan sıradan vatandaşlardı; fizikleri en fazla yaptıkları işler ölçüsünde şekillenmişti. Özetle Yunanlar ve Romalılar iyi bir askeri tanımlayan şeyin yapılı bedenler değil, formda olma, dayanıklılık ve öz disiplinle birleşmiş güçlü bir ahlaki kişilik olduğuna inanıyorlardı.
Yunan düşününde fiziksel duruş ahlaki değer taşıyordu. Asalet ve ağırbaşlılık, kibir ve itaatkârlık, ihtiyat ve feraset, yüzsüzlük ve kabalık gibi karakter özellikleri insanların hareketli veya hareketsiz yüz hatları ve bedenlerine yansıyordu (Xen. Mem. 3.10.5). Platon’a göre ruhun asaleti dimdik duran vücut, düz bir hatta hareket eden uzuvlar, sıkı kaslara sahip bir bedene içkindi. Bunlar erdemli bir fiziği yansıttığından, bunları örten elbiseler belirsizliğe yol açıyordu (Pl. Leg. 815a). Sonuç olarak Yunanlar bizim anladığımız veya türden bir kaslı vücut yerine bireylerin karakter özelliklerini ve erdemlerinin bir yansıması kabul ettikleri zinde ya da atletik vücutları takdir ediyorlardı. Böyle vücutlar kaslarından ziyade ölçülü olmalarından ve Yunanlar için önemli bazı ilkeleri yansıttıklarından ötürü değerliydi.
Kaynakça
Berger, J., Görme Biçimleri, çev. Y. Salman, Metis Yayınları, İstanbul, 1986.
Christiensen, P. – Kyle D.G. (ed.), A Companion to Sports and Spectacle in Greek and Roman Antiquity, Wiley-Blackwell, Londra, 2014.
Golden, M., Greek Sport and Social Status, University of Texas Press, Austin, 2008.
Kuriyama, S., The Expressiveness of the Body and the Divergence of Greek and Chinese Medicine, Zero Books, New York, 1999.
Lee, M.M., Body, Dress, and Identity in Ancient Greece, Cambridge University Press, Cambridge, 2015.
Miller, G.S., Arete. Greek Sports from Ancient Sources, University of California Press, Berkeley, 2004.
Osborne, R., The History Written on the Classical Greek Body, Cambridge University Press, Cambridge, 2011.
Powell, A. (ed.), A Companion to Sparta I-II, Wiley-Blackwell, Londra, 2018.
Squire, M., The Art of the Body. Antiquity and Its Legacy, I.B. Tauris, Londra, 2011.
Vout, C., Exposed. The Greek and Roman Body, Profile Books, Oxford, 2022.
You must be logged in to post a comment.