Kader Planı vs Solon

Yunan düşüncesinde kaderin yeri ve insanların eylemlerine etkisine dair rasyonel yaklaşımlarından bahseden hemen her çalışma ünlü Atinalı yasa koyucu Solon’un aşağıdaki dizelerine değinir (11.1):

Eğer kendi yanlışlarınızdan ötürü bütün bu elim felaketlerden ıstırap çekiyorsanız,
Yazgınız için tanrıları suçlamayın.

Solon’un bu ve benzer dizeleri sadece başka yazarların eserlerindeki atıflarla günümüze gelebilmiştir. Kendisi Atina’da yaşanan ciddi bir sınıfsal krizde arabuluculuk yapmak üzere görevlendirilmişti ve mısraları da aslen bu soruna dair düşüncelerini ifade eden didaktik şiirlerinden alınmıştır. Peki onu yukarıdaki dizeleri yazmaya iten şey neydi?

Solon soylu bir aileden geliyordu, ancak geleneğe göre yoksulların yanında yer almayı seçmişti. Atina’nın Salamis adasının kontrolü için komşusu Megara’yla giriştiği mücadelede önemli bir rol oynamış ve başarılarından ötürü MÖ 594/3’te arkhon seçilmişti. Onu bir bilge, yasa koyucu ve şair olarak tanıtan Herodotos’a göre Solon ömrünün on yılını yapacağı reformlar için bilgisini arttırmak üzere seyahatlere harcamış ve bu sırada Mısır firavunu Amasis, Kıbrıslı idareci Philokypros ve Lydia kralı Kroisos’la tanışmıştır (ne zaman öldüğüne dair tartışmalara göre bu liste değişebilmektedir). Peisistratos Atina’da ilk kez iktidarı ele geçirmesiyle sonuçlanacak çalkantılar sırasında Atinalıları tirana karşı uyardığı da söylenir

Kaynakların çağdaş olmaması, Solon’un şiirlerinin günümüze fragmanlar hâlinde gelmesi ve bu fragmanların da alıntıyı yapanların ajandalarına uyacak şekilde seçilmiş olması, MÖ 7. yüzyılın son onyıllarında Atina’daki sorunları anlamamızı zorlaştırmakla birlikte, aristokrasi arasındaki mücadeleler ve zengin toprak sahiplerinin geçim ekonomisiyle ayakta kalan çiftçilerin üzerinde kurduğu baskının temel nedenler olduğunu söyleyebiliriz. Bu zorluklar karşısında Atinalılar bir iç savaşın pençesine düşmeyip arabulucu niteliklerine güvendikleri Solon’u sorunu çözmek için seçtiler. Şiirlerinden anlayabildiğimiz kadarıyla Solon’un gözünde polis anlaşılabilir şekilde işleyen, yasalara bağlı kalarak sürdürülebilir, kendine yeten bir birlikti. Onu hayatta tutmak veya yok etmek ise insanların elinde olan bir güçtü. Bu düşünce, yasa koyucunun zamanında Ege dünyasında (aslında özellikle Küçük Asya’da) filizlenmeye başlayan dünya üzerindeki yaşamın ardında yatan tekil prensibi anlamaya yönelik entelektüel girişimlerin bir parçasıydı. Bu, Yunanların bir kozmoloji veya dünyaya dair sistematik bir görüş geliştirdiği anlamına gelmiyordu, ama dünyanın nasıl işlediğine dair daha temel bir anlayışın peşindeydiler. Basit bir çiftçi için dünya kendi hanesi ve çevresinden ibaret olabilirdi, ama Solon gibi bir entelektüel için doğanın karakterine dair sorular bu yeni gelişmeye başlayan düşünce ortamında sorgulanıyordu. Yaklaşık bir yüzyıl önce Hesiodos İşler ve Günler’de insanları Zeus’un elleri altında, tanrıların kaprisleri yüzünden çalışmak ve mücadele etmek zorunda kalan canlılar olarak nitelendirmişti. Zeus’un hem belirli olaylara etki etme hem de dünya üzerindeki yaşamın gidişatını yönlendirme gücü vardı. İnsanlara acı çektirmek için “kendi iradesiyle” eylemde bulunma kudretine sahipti ve bu da insanların hayatına doğrudan etki ediyordu. Hesiodos’ta insanın iradesi kaçınılmaz olarak tanrısal güçle bağlantılıydı (Hes. Op. 3-4, 47-9, 54-6). Ne de olsa Zeus havayı kontrol ederek çiftçinin geçim kaynaklarını ve dolayısıyla hayatı üzerinde söz sahibi oluyordu.

Solon’un dünya görüşünde de tanrısal olana elbette yer vardır, ancak Hesiodos’la karşılaştırıldığında tanrısal figürlerin rollerine gem vurulmuştur. Polis söz konusu olduğunda Zeus’un ve başka tanrıların müdahalelerini reddeder (4.1.4):

Şehrimiz asla Zeus’un tertibi veya diğer kutlu ölümsüz tanrıların planlarıyla yok olmayacak, zira kudretli babanın yüce yürekli kızı Athena’nın elleri onun üzerindedir.

Aynı yaklaşım yukarıda verdiğim mısralarda da sürer; tiranlık sorunu vatandaşların eylemlerinden kaynaklanır. Homeros da insanların kendi hataları ve noksanları için tanrıları suçlayamayacaklarını söyler, ama destanlarda tanrıların işin içinde olduğu durumlarda sevdikleri kahramanları koruyamamaları, kendilerini “kendi iradeleriyle” olaylardan çekmeleriyle gerçekleşir; bizzat bir insanların iradesiyle meydana gelmez. Solon’un satırlarındaysa, Athena’nın rolü Atinalıları kendilerinden korumak değildir. Nitekim Solon, Homeros’ta tanrıçanın üstlendiği muhafız ve tanık rolüne uygun olarak Athena’yı üstteki satırlarda episkopos olarak tanımlar (bu sadece Solon’da görülen bir yakıştırmadır), yani tanrıça Solon’da Atina vatandaşları arasındaki bağı gözetir ve korur, ama bu toplum antlaşmasının bozulmasını engelleyemez; polisin asıl sorunu insanların taahhütlerini sürdürmede başarısız olmalarıdır. Bu noktada Athena’nın varlığı Solon’un “kader karşıtı” görüşlerine tezat oluşturuyormuş gibi görünür, ancak yasa koyucu burada Athena’yı bir sembol olarak kullanmakta, başka bir deyişle yeni bir dünya görüşünü yurttaşlarına eskinin diliyle benimsetmek istemektedir. Athena Homeros’ta hiç çizilmemiş tanrılarla insanlar arasındaki sınırı pekiştiren bir varlıktır; Atina’yı tanrısal “kapris” veya “tasarı”dan özgür kılar. Buna bağlı olarak Solon’un satırlarında Zeus’un azalan gücü dikkat çekicidir: Hem tanrıya atıflar azdır hem de otoritesinin sınırları giderek daralır. Zeus’un geçtiği altı fragman içinde sadece 13. şiirinde Zeus doğrudan insan hayatına dokunan eylemlerde bulunur ki bunlar da polisle ilgili olmayıp insanların geçimlerini sağlayacak fırsatları (yağmur, güneş) sağlamasından ileri gelir. Kısacası Solon’un polisini yöneten Zeus değildir; toplumda değişim dışardan değil içerden gelecektir ve bunun sorumlusu da Atinalılar olacaktır.

Solon’un şiirleri polisin dikey bir hiyerarşi dâhilinde kasıtlı hareket eden dış güçlerin despotluklarından değil, yatay düzlemde etkileşime giren doğal fenomenler gibi nötr içsel etmenler gibi anlaşılması gerektiğini ima eder. Sokrates öncesi filozoflar gibi Solon da cinsiyetsiz sıfatları soyut isimler gibi kullanmaya eğilimlidir: to apeiron, to khreon, ta enantia gibi evrenin yapıtaşları olarak çeşitli filozofların ortaya koyduğu terimler, mitolojik güçlerin yerini almıştır. Temel kuvvetler (ateş, su vb.) arasındaki etkileşimler tanrılar gibi kaprisli faillerin değil, düzenli bir şemanın eseridir. Solon da polisin içinde bulunduğu durumu da hubris ve zenginlik gibi özelliklerle tanımlar, tanrıları dışarıda bırakır. Böylece polisin devindirici gücünü de tanrısal iradeden alıp vatandaşlara verir.

Homeros ya da Hesidos’un aksine Solon Athena’yı hiçbir zaman insan ilişkilerine faal olarak müdahale ettirmez. Onun polis görüşü, daha ziyade antropomorfik tanrılar dünyasını eleştiren çağdaşı Ksenophanes’in dünya görüşüne yakındır. Her ikisi de insan eylemlerini öne çıkarır ve ancak Zeus’un olmadığı bir poliste gerçek politik düşünce yeşerebilecektir. Diğer bir deyişle eğer insanların kaderi kaprisli tanrılara bağlıysa, bu siyaseti gereksiz kılacaktır. O hâlde böyle bir polis Solon için bir kosmostur, yani içkin bir güzelliğe ve düzene sahip, kendi gücüyle yönetilen ve ancak kendi dâhili ilişkileriyle anlaşılabilen bir olgu. Kısacası Solon, insanların kendi eylemlerinden sorumlu olduğu tanrılardan ayrı bir “siyaset alanı” yaratır.

Dürüst olmak gerekirse Solon 4. şiirde Zeus ve tanrılar yüzünden şehir hiçbir zaman yok olmayacaktır der, ancak burada anlam, Zeus ve diğer tanrıların, şehrin hayatta kalmasının nedeni olmasıdır. Şehrin sonu tanrıların ortadan kaldırılmasına hükmettiği Troia gibi olmayacaktır; Atina’nın böyle olmayacağı garantisi de bir kaderdir. Ancak bu Atina’nın ciddi bir tehlike altında olmadığı anlamına gelmez; 4.6’da βούλονται fiili, vatandaşların şehri “yıkmaya niyetli” olduklarını vurgulayarak bunun sonuçlarını sıralar. Troia sonuçta dış güçlerin (tanrılar ve Akha’lar) yüzünden kaybolup gitmiştir. Şehrin tek yapabildiği kendisi için tanrılar tarafından ortaya koyulan kaderine tahammül etmek olmuştur. Ancak Atina’da tehdit içeriden, kendi vatandaşlarından gelmektedir. Atina’nın sonu Troia’ya benzemek zorunda değildir ve bu farkı yaratacak olanlar da insanlarıdır.

Yine de şiir tanrısal bir düzenin varlığını inkâr etmez, fakat söz konusu dizeden sonra kaotik siyasi şartların sonucu olan tamamen insan kaynaklı felaketlerin hiçbirinde tanrıların yeri yoktur. Dolayısıyla, bir tanrısal düzene rağmen Solon, kötü siyasi vaziyetin insani boyutunu ve sonuçlarını vurgulayarak insanların belli bir otonomiye sahip olduğu bir alan yaratır. Atina’nın tanrılar tarafından korunduğunu bir kez söyleyince, şehrin başına gelen felaketlerin sebeplerini insan eylemlerinde rahatlıkla arayabilir. İnsan özgürlüğü üzerine düşünmeyi mümkün kılan şey, Solon’un en başta inancını gösteren bir davranış (act of faith) sergilemesidir. İnsanlar siyasi karmaşadan kaçınmak için şehir olabildiğince tanrısal düzene yaklaştırmakla sorumludur; bu, insanların fail olduğu kesintisiz bir süreçtir.

Bu kosmosta Solon’un bireyin toplulukla ilişkisine dair söyledikleri de Hesiodos’unkilerden farklıdır. Ozan “bütün bir şehir yıkılır bazen, bir tek kişinin işlediği suç yüzünden” diyerek (Op. 240) tek bir faili öne çıkarır. Solon hemen hemen aynı ifadeyi kullanır, fakat bir kişi yerine asıl fail adaletsizliktir, yani daha genel ve ancak geniş bir toplumsal kesimle ilişkili olduğunda anlam kazanabilecek – ve şehri tehdit edebilecek – bir kavram (4.17).

Solon’un Atina’da gerçekleştirdiği reformlar kendi deyimiyle seisakhtheia, yani “yüklerin atılması” tanrılardan bağımsız bir yere koyduğu bu siyasal alanını gelişmesine hizmet etmiştir: borçların silinmesi, kaldırdıkları mahsulün altıda birini efendilerine verdikleri için hektemoroi (“altıda birciler”) olarak adlandırılan kesimin bu durumlarından kurtarılıp topraklarının kendilerine iade edilmesi, borç köleliğinin kaldırılması (yani ödeyemedikleri borçlar için kendileri ya da ailelerini işgücü olarak alacaklılarına teslim edenler; buna hektemoroi da dâhil olabilir), göçmen zanaatkârlara vatandaşlık hakkı, zeytinyağı dışındaki mallara ihraç yasağı getirilerek zeytin üretiminin teşvik edilmesi. Bunların dışında diğer çok önemli icraatı Atina toplumunun gelirlerine göre – yukarıdan aşağı – pentakosiomedimnoi, hippeis, zeugitai, thetes adında dört sınıfa ayırması ve soylu ailelerin tekelini kırmak amacıyla bu sınıfları tüm siyasi hakların temeline oturtmasıdır. Yüksek memuriyetler ilk iki sınıfa, ikinci derece olanlar zeugitaia ayrılmıştı. Thetes herhangi bir memuriyete gelemiyordu, ancak halk meclisine (ekklesia) ve mahkemelerine (heliaia) katılabiliyorlardı. Solon ayrıca zengin ama soylu olmayanların da siyasete dâhil olabilmesi için memuriyetlerde taksime gitmiş, halk meclisinin düzenli toplanmasını sağlamış ve ona gündem hazırlaması için Dört Yüzler Meclisi’ni kurmuştur. Solon’un bir diğer icraat alanı hukuk oldu. Drakon’un çok sert hükümler içeren yasaları – cinayet hariç – yeniden düzenledi, sadece mağdurun ya da ailesinin dava açma hakkı yerine, kamu davalarını geçerli kıldı ve memurların kararlarına mahkemede itirazın yolunu açtı.

Solon şiirlerinde zengin ve ayrıcalıklılarla yoksul ve dezavantajlı kesim arasında bir uzlaşmaya varmak için uğraştığını iddia etse de iki tarafı da memnun edememişti: Taleplere rağmen hektemoroia yeniden toprak dağıtımı yapılmamış, ama öte yandan yükümlülüklerinin kaldırılarak özgürleşmeleri zenginlerin öfkesine yol açmıştı. Beklenebileceği gibi soylular da iktidarlarını paylaşmakta isteksizdiler. Nitekim sonraki yıllarda arkhonluk rotasyonunda bu yüzden sıkıntılar yaşanmış ve sonuçta Peisistratos MÖ 561/60-546/45 arasında aralıkla üç kez tiran olarak Atina’nın kontrolü eline almıştır. Bununla birlikte, özgür bir çiftçi sınıfının yaratılması, aristokrasinin zayıflatılması, halk meclisiyle hukuk sisteminin güçlendirilmesi sayesinde Solon Klasik Dönem Atina’sının temellerini atmış ve istikrarını sağlamıştır.

Kaynakça

Blok, E. (ed.), Solon of Athens. New Historical and Philological Approaches, Brill, Leiden, 2006.

Eidinow, E., Luck, Fate and Fortune. Antiquity and Its Legacy, I.B. Tauris, New York, 2011.

Gerber, D.E. (çev.), Greek Elegiac Poetry: From the Seventh to the Fifth Centuries BC, Harvard University Press, Cambridge MA, 1999.

Hornblower, S. – Spawforth, A., The Oxford Companion to Classical Civilization, Oxford University Press, Oxford 20142.

Irwin, E., Solon and the Early Greek Poetry: The Politics of Exhortation, Cambridge University Press, Cambrdige, 2005.

Lewis, J., Solon the Thinker. Political Thought in Archaic Athens, Bloomsbury, Londra, 2016.