Güneş şemsiyeleri basit bir işlevi yerine getiriyor gibi görünse de eski Yakındoğu uygarlıkları ve antik Yunan dünyası dâhil birçok kültürde iktidar, soyluluk ve cinsiyet sembolü olarak kullanılmıştır. Genel olarak tanrıların bir ihsanı, kişinin göğün koruması altında bulunduğunu gösteren bir eşyadır. Anikonik Buda tasvirlerinde güneşlik onun varlığını telkin etmeye yeter. Hindistan’da Vişnu’yu simgeleyen güneş şemsiyesi monarşinin göstergesidir. Ortaçağ Fransa’sında hükümdarın, tanrının yeryüzündeki tezahürü ve iktidarının kutsal olduğunu gösterir. Fransisken keşişi Giovanni dal Piano dei Carpini’nin anlattıklarına bakılırsa Cengiz Han’ın torunu Batu (1127-1251) at üstündeyken başının üzerinde mızrağa takılı bir şemsiye her zaman bulunuyordu; Tatar prensleri ve eşleri için de aynısı uygulanmaktaydı (Roux 2020: 270-3).
Güneş şemsiyesinin en erken temsilleri Beşinci Hanedanlık Mısır’ında (MÖ 2450), hem kadın hem erkek aksesuarı olarak görülür. Yakındoğu’da ise en erken örnek, Akkad kralı I. Sargon’la (MÖ 2130) birlikte bir zafer kutlamasında karşımıza çıkar. Daha sonra, MÖ 13. yüzyılda menşei belirsiz bir Asur silindir mühüründe bir kralın arkasında görürüz. Aynı dönemde Miken Yunanistan’ında, açıkça bir ayrıcalık sembolü olarak görsel sanatlarda kendisine yer bulmuştur: Kıbrıs’taki Enkomi’den MÖ 1370’lere ait bir krater üzerinde bir savaşçı, arkasında kendisine tutulan bir şemsiye eşliğinde arabasıyla ilerlemektedir. Benzer ikonografi yaklaşık iki yüzyıl sonrasına ait Mykenai ve Tirnys kaplarında da mevcuttur. Demir Çağı’na geldiğimizde, Geç Asur sanatında kralların alameti olarak MÖ erken 9. yüzyıldan itibaren 7. yüzyıl boyunca görülmeye devam eder.
Güneş şemsiyelerinin krali otorite ve meşruiyet sembolü olarak işlevi Persler tarafından değiştirilmeden benimsenmiştir. Şemsiyenin de dâhil olduğu sineklik, ayak taburesi, asa, taç, kaftan gibi çeşitli nesneler Pers kraliyet alametleri olarak görülmekteydi (Briant 2002: 217-21). Pers saray törenleri seçkinler arasında hiyerarşiyi kalıcılaştırdığı ve pekiştirdiği, aynı zamanda saray erkânı, kral ve kralın ailesi arasındaki iktidar ilişkilerini belirlediği için böyle alametlerin önemi büyüktü. Nesneler ve bunların dâhil olduğu törenler taht etrafında özel bir “aura” yaratmayı hedefliyordu. Önemli Pers merkezlerinden Pasargadai’daki P Sarayı’nda ve Persepolis’teki kapı sövelerinde, kral arkasında küçük boyutlu bir hizmetkârın tuttuğu bir şemsiye altında betimlenmiştir. Kralı tahtta otururken gösteren başka sahnelerde güneş şemsiyesi, onunla birlikte tüm tahtı örtecek şekilde büyük işlenmiştir ki bu da sadece kralın değil, onun etrafındaki uzamın da kutsal sayıldığına işaret eder. Ksenophon Pers krallarının ağaçlar ve kayaların sağladığı gölgeliklerle yetinmediğini, kendilerine gölge yapmaları için şemsiye taşıycılarını her zaman yanlarında istediklerini aktarır (Xen. Cyr. 8.817; Athen. 12.515c).
Pers krallarının güneş şemsiyelerini krali hediye olarak yabancılara verdiğini de biliyoruz: I. Artakserkses bir tanesini Giritli Entimos’a göndermişti (FGrH 2.296). Şemsiyeyi değerli kılanın yapıldığı malzeme mi yoksa sembolik anlamı mı olduğu sorgulanabilirse de Pers hâkimiyetindeki Anadolu’dan gelen görsel malzeme, ikinci ihtimali güçlendirmektedir. Lykia şehirleri Tyrsa (Heroon’da) ve Ksanthos’a (Nereidler Anıtı’nda) ilaveten Kızılbel mezarının duvar resimlerinde bu ayrıcalık Pers satraplarının ve yerel seçkinlerin statüsüne bir gönderme olarak yer alır. MÖ 390-380 ait Nereidler Anıtı’nın batı ve doğu Lykia’yı birleştiren yerel yönetici Erbinna’ya ait olduğu düşünülmektedir. Güneş şemsiyesi altındaki kabul sahnesi Erbinna’yı doğrudan Pers krallarına bağlarken, mezarın Ion düzeninde bir tapınağa benzeyen mimari özellikleri onu Yunan tanrılarıyla ilişkilendirir. Fakat aynı zamanda Batı Lykia’nın ikonografik olarak Pers yönetimine, Doğu Lykia’nın da batıya meylettiği bir dönemde şemsiye ve Ion düzeninin mezardaki birlikteliği, Erbinna’nın iki bölgeyi uzlaştırma başarısına işaret ediyor olabilir (Dusinberre 2020: 56).
Yunan dünyasında Miken merkezlerinin çökmesiyle birlikte erkekler için statü sembolü olarak güneş şemsiyeleri de ortadan kaybolur ve tekrar göründüklerinde bu sefer erkeklerden ziyade kadınlarla ilişkilendirilen bir nesneye dönüşmüştür. Doğrudan kadınlarla ilişkili bir kontekstte ele geçmiş olmamasına karşın -bir adak olabilir- Samos’tan MÖ 7. yüzyıla ait ahşap şemsiye parçaları, organik malzemelerlerden yapıldıkları için daha erken arkeolojik kayıtlardaki eksikliklerini açıklayabilir. Şair Anakreon MÖ 6. yüzyılın sonlarında fildişi güneş şemsiyelerinin kadınlar tarafından taşındığını söyler ve Artemon adlı birini bunu taşıdığı için efemine olarak niteler, ancak asıl vurgu şemsiye ve diğer nesneler üzerinden söz konusu kişinin yoksulken zenginleşmesine yapılmaktadır (Price 1990: 171).
Attika’da ise ilk güneş şemsiyesi betimi MÖ 530’lara tarihlenen bir kırmızı figürlü “göz kadehi”nde, erkeklerin ellerinde görülür. Elimizde ayrıca, doğu kıyafetleri, aksesuarları ve bazen güneş şemsiyeleriyle komastesleri (symposiona katılanlar) betimleyen elli kadar Attika siyah ve beyaz kırmızı figürlü kap bulunmaktadır. Bu vazolar ilginç şekilde Anakreon’un Atina’ya geldiği MÖ 520’lere tarihlenmektedir ve figürler uzun khiton, mitra, çizmeler, hatta küpelerle (Xen. Anab. 3.1.31’de bir erkeğin Yunan olmadığı kulağında deliklerden anlaşılır) birlikte karşımıza çıkarlar. Sahneler zaten yabancı etkilere açık (mesela uzanarak yemek bir Yakındoğu alışkanlığıydı) Geç Arkaik symposionlardaki “Lydia’lılaşma” ya da “Ionia’lılaşma” eğiliminin bir parçası olarak yorumlanabilirse de bu sorunlu bir açıklamadır, zira şemsiye Doğu’da erkeklerin statü göstergesi işlevini yüklenirken, Yunan toplumunda bir kadın aksesuarı olarak görülür. Lenaia vazoları olarak bilinen bir grup Erken Klasik vazoda da bu ilişkilendirme açıktır. İstisnai olarak Erken Klasik Dönem’de Briseis Ressamı’na ait MÖ 470’lere tarihlenen bir vazoda güneş şemsiyesi otorite simgesi gibi kullanılmıştır, ama burada “Pers giysi ve âdetlerini alaya alma” niyeti (Price 1990: 142), Miller’a göre şemsiye ve aşağıda göreceğimiz gibi diğer Pers kıyafetlerinin Yunanistan’daki popülaritesi yüzünden etkili olmayacaktı (Miller 1992: 100).
Güneş şemsiyesi Yunan dünyasına Arkaik Dönem’de girmiş olmakla birlikte hem o hem de diğer Pers kökenli nesneler, mobilyalar ve kıyafetlerin yaygınlığı aslen Pers Savaşları’nın bir etkisidir. MÖ 5. yüzyılın sonundan itibaren Pers tarzında kolları olan khitonlar ve kandys adı verilen Pers tarzı elbiselerin, persike isimli ayakkabıların (mezar yazıtında kendisini persikopoios, yani “persike ustası” olarak tanıtan bir Thrakia’lı Atina’dan bilinmektedir) kadınlar tarafından tercih edildiği adak yazıtlarında görülmektedir. Aynı şekilde güneş şemsiyeleri de lüks eşyalar olarak yine kadınlarla ilişkilendirilirler. Aristophanes geç beşinci yüzyılda güneş şemsiyesini (skiadeion) kadınlara özgü tipik eşyalar arasında sayar (Thesm. 82, Eq. 1347-8). Kuşlar’da Prometheus kendisini bir güneş şemsiyesiyle gizler (1508-9, 1549-51). Şüphesiz bir yarı tanrının kadın eşyasından medet umması durumu daha da komik hâle getiriyordu.
Panathenaia festivalinde güneş şemsiyeleri yine kadınlara özgü olmakla birlikte, açık bir siyasi anlam taşır. Alayda şemsiyeler kutsal tören sepetlerini taşıyan kızlara (kanephoroi) Atina’daki yerleşik yabancıların (metoikoi) kızları tarafından tutuluyordu (Ar. Av. 1549-51; Ael. VH 6.1). Daha geç tarihli yazarlar bunu Atinalıların kibrine yormuşlardır. Perslere ait bir sembol Yunan usulünce, Atina emperyal gücünün bir simgesi olarak özgür Atina kızlarına hizmet eden yabancıların eline verilmiştir. Güneş şemsiyesi Atinalıyla yabancıyı, vatandaşla vatandaş olmayanı, yönetenle yönetileni ayırt eden bir simgedir. Yabancılar ya da vatandaş olmayanlar karşısında Atina vatandaşlığı seçkinlik anlamı taşıdığından (MÖ 451/450’deki Perikles yasasına göre çocukların Atina vatandaşı sayılabilmesi için anne ve babanın da Atinalı olması gerekmekteydi; dolayısıyla vatandaşlık soyluluk gibi aileden geliyordu) şemsiyelerle soyluluk arasında sembolik bir bağlantı kurulmuş oluyordu.
Bunların dışında, Pers etkisi Atina’nın mimarisinde de kendine yer edinmişti. En bilinen örneğimiz akropolisin güney yamacında bulunan ve Perikles tarafından MÖ 446-430 arasında inşa edilmiş Odeion’dur. Bu, Yunan dünyasındaki en büyük çatılı binaydı (62×65 m). Neredeyse kare planı, kapladığı alan, içindeki çok sayıdaki sütun ve piramit şeklindeki çatısı onu şüphe götürmez şekilde Pers apadanaları ve onları kopyalayan kral çadırlarına bağlıyordu ki çeşitli antik kaynaklar yapıyı özellikle Plataia zaferinden sonra ganimet olarak alınmış Kserkses’in çadırıyla karşılaştırmışlardır (Vitruv. 5.9.1.; Plut. Per. 3.9-11; Paus. 1.20.4). Perikles’in toplum içindeki davranışları yapının Pers mimarisiyle ilişkisini daha iyi anlamamızı sağlar. Plutarkhos’un, Perikles’in her zaman halka görünmediğini, her soruya cevap vermediğini, karşısında çıkan her fırsatta vatandaşlara hitap etmediğini belirtmesi (Per. 7.5), Pers krallarının etraflarında ördükleri “ulaşılmazlık” algısını hatırlatır. Mesela I. Kyros gözlerden uzak bir şekilde yaşıyor sadece önemli anlarda insanların karşısına çıkıyordu. Med kralı Deiokes’in sarayı ve saray törenleri törenlerin özellikle onu tebasından ayırmak üzere düzenlenmişti (Hdt. 1.97-103). Burada yapının sembolizmi nettir: Pers kralının apadanası özel kabul salonu olarak sadece belirli gruplara açıkken, Odeion tüm halkın kullanabileceği bir kamu yapısıydı. Perikles bir despotik yönetim sembolünü alıp demokratik bir bağlama yerleştirerek yapının işlevini tersyüz etmişti. Öte yandan Odeion şehirdeki yabancılar için tersine emperyal imalar taşıyordu: Odeon’un ilham aldığı Persepolis’teki Apadana’ya çıkan merdivenlerde krala haraç getiren elçiler betimlenmişti ve Delos Deniz Birliği’ne üye şehirler de yıllık haraçlarını Atina’da Dionysos tiyatrosuna getirirken Odeion’un önünden geçmek zorundaydılar.
Benzer şekilde, Kimon’un idaresi altında, MÖ 470’de Atina agorasında inşa edilmiş Tholos adı verilen yuvarlak planlı kamu yapısı da antik kaynaklarda güneş şemsiyesiyle ilişkilendirilmiştir. Burası her bir Attika boyundan elli kişinin yürütücü komite olarak dönüşümlü şekilde Beş Yüzler Meclisi’nin işlerine baktığı prytaneisin mekânıydı. Yapı Hesykhios, Harpokration, ve Photios gibi antik kaynaklar tarafından güneş şemsiyesinin Yunanca karşılığından türetilmiş Skias ismiyle de anılmıştır (pasajlar için Thompson 1940: 70-1). Bu yakıştırmanın nedeni arkeolojik kazılarla anlaşılmıştır: Sıradışı formda (baklava) kiremitler ve diğer mimari bulgular, Tholos çatısının görsel sanatlardaki güneşliklere benzer şekilde konik olduğunu göstermektedir. Odeion’un sembolik anlamını antik kaynakların verdiği bilgiler sayesinde daha iyi kavrayabilmemize karşın, Tholos için adı dışında yorumlarımıza katkı sağlayabilecek ilave bilgilerden yoksunuz. Buna rağmen gerek ismi, gerek Odeon’a yakınlığı, gerekse orada olduğu gibi bir Pers sembolünün demokratik bir bağlamda kazandığı potansiyel anlamla birlikte düşünüldüğünde dönemin ruhuna uygun bir tanımdan bahsetmemiz mümkündür.
Kaynakça
Azaoulay, V., Pericles of Athens, çev. J. Lloyd, Princeton University Press, Princeton.
Briant, P., Form Cyrus to Alexander. A History of the Persian Empire, çev. P.T. Daniels, Eisenbraums, Indiana.
Camp, J.M., The Archaeology of Athens, Yale University Press, Londra, 2001.
Dusinberre, E.R.M., “Impacts of Empire in Achaemenid Anatolia”, Achaemenid Anatolia: Persian Presence and Impact in the Western Satrapies 546–330 BC. Proceedings of an International Symposium at the Swedish Research Institute in Istanbul, 7–8 September 2017, ed. A.P. Dahlen, DanagårdLiTHO AB, Uppsala, 2020, 37-65.
Hill, I.T., The Ancient City of Athens. Its Topography and Monuments, Harvard University Press, Cambridge, MA, 1953.
Jacobs, B. – R. Rollinger (ed.), A Companion to the Achaemenid Persian Empire, Blackwell, Londra, 2021.
Miller, M.C., “The Parasol: An Oriental Status Symbol in the Late Archaic and Classical Athens”, JHS 112, 1992, 91-105.
Muscarella, O.W., “Parasols in the Ancient Near East”, Source 18/1, 1999, 1-7.
Price, S.D., “Anacreonic Vases Reconsidered”, GRBS 31/2, 1990, 133-745.
Roux, J.P., Kral. Mitler ve Simgeler, çev. N.F. Kıcıroğlu, Dergâh, İstanbul, 2020.
Thompson, H.A., “The Tholos of Athens and Its Predecessors”, Hesperia Supplements 4, 1940.
You must be logged in to post a comment.