Maymunlar Cehennemi ve Klasik Kültür

Maymunlar Cehennemi’nin bilimkurgu filmleri arasındaki ayrıcalıklı yerini tartışacak değilim, ancak bildiğim kadarıyla üzerine derinlemesine durulmamış bir yönünden, Yunan-Roma uygarlıklarıyla ilişkisinden bahsedeceğim ki bu da filmi daha ilginç kılıyor. Aslında tüm seriyi -yeni çevrim dâhil- göz önüne aldığımızda asıl kahraman olarak karşımıza çıkan Caesar adıyla bir mesaj veriyor, fakat filmi Antik Çağ’a bağlayan tek şey bu isim değil. Serinin çeşitli maymun karakterlerine verilen ve hepsi aslen tarihi bir Romalı figüre ait adlar, görsel göndermeler ve maymun toplumunun yapısı, senaristlerin sadece Caesar’la sınırlı basit bir alegoriden fazlasını hedeflediklerini gösteriyor. Maymun toplumuyla Yunan-Roma dünyası arasındaki paralelliklerin her zaman işe yaradığını söyleyemeyiz. Her şeyden önce, karakterleri ve yaptıkları açısından Romalı Iulius Caesar’la maymun Caesar neredeyse hiç uyuşmuyor. Benzer şekilde, diğer maymunların görevleri, isimlerini aldıkları Romalı figürlerin geçmişleriyle aynı olmayabiliyor. Yine de seriyi yakından incelediğinizde, Yunan-Roma kültürüne göndermeler ilk bakışta görüldüğünden daha fazla ve ilgi çekici.

Beneath the Planet of the Apes’te general Ursus ve Dr. Zaius toga gibi giydikleri havlularıyla Roma’da âdet olduğu üzere hamamda siyaset tartışıyorlar.

Serinin tamamında Caesar dışında Honorius, Galen, Cornelius, Maximus, Ursus, Julius, Virgil gibi Latince kökenli isimler mevcut. Ancak bunların tamamını ele almamın imkânı yok, çünkü Maximus, Julius ya da Cornelius Roma tarihi boyunca birçok kişi tarafından kullanılmış. İlk filmde karşımıza çıkan Galen karakteri adını ünlü hekim Galenos’tan alıyor. Kendisi bir doktor olarak Taylor’ı inceleyen ilk kişi. Taylor için vahşi hayvan (beast) tanımını kullanan Galen, insanlara karşı tamamen önyargılı ve olumsuz bir tavır içerisinde; onların kötü koktuğunu, kirli olduklarını ve hastalık taşıdıklarını savunuyor. Bu ırkçı önyargıların benzerleri Pergamon’lu Galenos’un çalışmalarında bulunabilir. Her şeyden önce Galenos’un, MÖ 450’lerde Hippokrates’in coğrafi determinizm, yani coğrafi ve iklimsel koşulların insanların karakterlerini şekillendirdiği fikrinden etkilendiğini biliyoruz. Hippokrates’in izinde Asya ve Avrupa halkları arasında bir ayrıma giderek cesaret, azim, enerji ve iradenin Asya’nın koşulları altında gelişemeyeceği iddiasını kendisinden alıntılar. Dahası, zekâ ve anlama yeteneğini de coğrafyaya bağlayarak dağlılarla ovalılar arasında bir ayrıma gider. Elbette, bu görüşler sadece Hippokrates ve Galenos’a ait değildi; antik tıbbın genelinde kabul görüyordu (Isaac 2004: 85-87). Aynı şekilde Galenos MÖ 4. yüzyılda gelişmeye başlayan bir anlayışın devamı olarak bir fiziksel görünümün doğrudan ruh ve zekânın doğasına dair ipuçları verdiğini de ileri sürmüştür. Aslına bakılırsa çevre, fiziksel özellikler ve zihinsel yeteneklerin arasındaki bağlantıyı sistematik olarak rasyonelleştirmeye teşebbüs eden ilk figür olarak görülür (Benjamin 2004: 153). Son olarak, Galenos De sanitate tuenda’da (6.51) bu eseri “biz Yunanlarla barbarlar” arasındaki farkları göstermek için yazdığını belirterek ayrımcılığını açıkça belirtir. Dolayısıyla maymun Galen’in insanlar hakkındaki düşünceleriyle Pergamon’lu Galenos’un görüşlerinin birbirinden çok farklı olmadığını söyleyebiliriz.

Battle for the Planet of the Apes’te karşımıza çıkan “Virgil” karakteri, ismini ünlü Romalı şair Vergilius’tan alıyor. Orangutan Virgil’ı bir öğretmen olarak maymun şehrinde hem maymun hem de insanlara ders verirken görüyoruz. Senaryoda bu sahneler için filme yansımayan, ancak açıklama olarak yazılmış bazı ifadeler var ki senaristlerin Klasik kültüre ilgisinin devam ettiğini gösteriyor. Örneğin senaryo okul ortamını betimlerken öğrencilerin Roma’da olduğu gibi parşömenlere ya da ağaç kabuklarına yazdıklarını öğreniyoruz. Daha da ilginci, Virgil’ın dersi işleme biçimi senaryoda Sokrates’le karşılaştırılarak aynı filozof gibi öğrencilerin kafasını bilgiyle doldurmayıp onları tartışmalarla eğittiği anlatılıyor. Film Virgil’ı öğretmenliğinin yanında Caesar’ın dostu ve akıl hocası olarak gösteriyor. Bu açıdan Romalı şair Vergilius’la karşılaştırılması zor, ancak Vergilius’un, Augustus’un yakın dostu Maecenas’ın aracılığıyla imparatorun himayesine girerek Romalıların ulusal destanı olarak Aeneas’ı yazması, Caesar-Virgil ilişkisini andırıyor. Bunun dışında belki Aeneas’ın anlatısıyla Caesar arasında bir ilişki kurabiliriz. Destan büyük bir ulusun doğuşunu anlatması açısından, filmde organize olmaya başlayan maymun toplumunun ilk zamanlarıyla bir paralellik sunuyor. Bireyin topluluğa boyun eğmesi fikri Roma ideolojisinin temellerinden ve bunun Aeneas’ta vücut bulması, destanın ana temalarından biri. Bu anlamda Caesar’ın özellikle yeni serideki fedakârlıkları belki kendisiyle Aeneas arasında daha yakın bir bağ kuruyor sanki; orijinal seride bu daha az belirgin. Senaristlerin Virgil karakterini bazı çok genel paralellikler dışında Antik Çağ açısından pek yaratıcı kullandıkları söylenemez.

Son olarak serinin asıl kahramanı Caesar’a değinelim. Tarihi Caesar ile maymun devrimini başlatan Caesar arasında isimleri dışındaki en büyük benzerlik, her iki karakterin de içinden çıktıkları toplumu dönüştüren liderler olması. Iulius Caesar yaptıklarıyla bir ilk değildi. Roma aristokrasisinin devlet işlerinde gözettiği “işbirliği” ilkesi, MÖ 2. yüzyıldaki krizler sırasında erozyona uğramış ve bundan sonra iktidar dönüşümlü kullanılmaktan ve az çok dengeli paylaşılmaktan çıkarak Marius, Cinna, Sulla, Pompeius ve nihayetinde Caesar gibilerinin kişisel hırs ve çıkarlarına hizmet eden bir araç hâline gelmişti. Eski aristokratik gelenekler bir bir yıkılmış, söz konusu kişiler ordularını arkalarına alarak ya da kendi aralarında yaptıkları antlaşmalarla senatoyu saf dışı bırakarak Roma’da egemenliği ele geçirmişlerdir. Bu anlamda Caesar Gracchus’lar sonrası ortaya çıkan bu yeni siyasi anlayışın son temsilciydi. Burada Caesar biyografisi ve Geç Cumhuriyet tarihine dalacak değilim, ancak Caesar’ın eleştirilebilecek kararları ve eylemleri olmasına karşın, Roma’nın istikrarlı bir yönetime kavuşmasına yönelik düzenlemeler için uğraştığını inkâr edemeyiz. MÖ 70’lerde Caesar kendisini Sulla dönemi otoriterliği ve yozlaşmasının karşısında göstermek için her yolu denemişti. Ancak mesela, Crassus’a olan muazzam borcunu ödeyebilmesi, İspanya valiliğinde elde ettiği ganimetler sayesinde olabilmişti. Konsüllüğü ise tek başına elde edemeyeceği için, Birinci Triumvirlik’in kurulmasına önayak olarak Pompeius ve Crassus’un nüfuzundan yararlandı. MÖ 58’de kendisi için Gallia valiliğini ayarlayan Caesar, kısmen provoke ettiği savaşlardan kaynaklanan ciddi servetini rakibi Pompeius’un nüfuzunu kırmak için kullandı. MÖ 45’te senato tarafından hem konsül hem de diktatör seçilerek Roma’da tek adam oldu. Yine de bu tarihten öldürülmesine kadar geçen kısa sürede yaptığı bazı reformlar, aslında devletin ihtiyaçları üzerine gerçekten kafa yoran nadir Geç Cumhuriyet aristokratlarından olduğunu gösterir: haklarını kaybetmiş Romalıları denizaşırı bölgelerde yerleştirmek, geniş çaplı verilen Roma vatandaşlığı, vergi sisteminin daha adil hâle getirilmesi gibi. Umudunu yitirmiş Cicero bile Caesar’la birlikte Roma’ya uyum ve istikrarın geleceğini düşünüyordu (Shotter 1994: 78-79). Her ne kadar yöntemlerinde sorgulanabilecek birçok şey bulunsa da devlet adamlığının hakkını vermemiz gerekiyor. Bu açıdan Iulius Caesar’ın uzun bir iç savaşlar dönemini sona erdirerek Roma halkına özlediği barış ve istikrar ortamını getirmesiyle maymun Caesar’ın hemcinslerini esaretten kurtaran bir lider olması belki birlikte okunabilir. Ömür boyu diktatörlük (aslında yanlış bir tanım, zira bu mevki kendisine resmi olarak ömür boyu verilmemiştir; sadece bitiş süresi resmen belirtilmemişti ve Cumhuriyet geleneğine göre her zaman memuriyetiyle ilgili hesap vermeye çağrılabilirdi) alan Iulius Caesar’ı bu anlamda, görünüşe göre Battle for the Planet of the Apes’te maymun toplumunu tek adam olarak yöneten Caesar’la karşılaştırabiliriz. Ancak filmde Caesar daha da ileri giderek kendisinin kanun olduğu da söyler. En azından Iulius Caesar kendisini krallığa meyletmekle suçlayanlara “kral değil, sadece Caesar’ım cevabını vermişti.

Toplumsal Sınıflar ve Irkçılık

Maymun toplumundaki katı hiyerarşi ilk filmde diyaloga ilk kez Taylor’ın laboratuvarda incelenmesi sırasında dökülür: Burada çalışan Dr. Galen laboratuvarda veterinerden başka bir şey olmadığını söyleyerek şikâyet eder. Anlaşılan, terfi alabilmek için Zira’dan Dr. Zaius’la görüşmesini istemiştir. Zira konuştuğunu söyler, ancak Galen’e “şempanzeleri nasıl küçük gördüğünü biliyorsun” diye cevap vererek Zaius’un buna sıcak bakmadığını belirtir. Buna karşılık Galen Zira’ya onun kontenjan alabildiğini, kendisinin alamamasını anlamadığını söyleyerek itiraz eder. Bir hayvan psikoloğu olan Zira ise Zaius’un çalışmasının değerini bildiğini söyleyerek cevap verir.

Toplumsal görevlerin maymun türlerine göre ayrılmasına ilaveten ve bu ayrım ayrıca maymunların kıyafetlerinin rengiyle belli edilir: Turuncu kıyafetli orangutanlar idareci, yeşil giyen şempanzeler bilim insanları ve deri ceketleri altına mor tünikli goriller ordu mensupları (Romalı generaller zafer alaylarında erguvan giyiyorlardı). Roma’da da giysi renkleri tıpkı maymun toplumunda olduğu gibi sosyal statü nişanıydı: Erguvan imparator ve çevresine, sarı kadınlara ve özellikle evlenmemiş kızlara, kırmızı pelerin asker ve subaylara, erguvan şeritli beyaz togalar senatörlerle rahiplere (mesela Ianus rahipleri) vs. özgüydü. İmparatorluk döneminden itibaren sınıflara göre ayrılan koltuklara oturan kendi statüsüne uygun renkte kıyafete sahip izleyicilerin tiyatro ya da arenalarda sunduğu manzara, Roma toplumundaki hiyerarşinin renk ve uzam üzerinden bir yansımasını sunmaktaydı. Benzer bir manzara ilk filmdeki maymun meclisi sahnesinde de görülebilir. Meclisin mimari olarak bir Yunan tiyatrosu ya da yürütme işlerine ayrılmış bir bouleuterionu andırmasına ilaveten, orangutan, şempanze ve gorillerin renk kodlu kıyafetleri içinde kendilerine ayrılan yerlerde oturmaları, Roma uygulamasını çağrıştırıyor.

Maymun toplumunun hiyerarşisi şüphesiz akla hemen Platon’un katı bir sınıf organizasyonuna sahip ideal devletini akla getirir. Şunu belirtmemiz gerekir ki ideal devlet bir ütopya tasarımı değildir; Platon gerçekleştirilmesi zor ama imkânsız olmayan en iyi insan toplumunu tasarlar (Morrison 2007: 232) ve maymun toplumu da zorun gerçeklebildiğinin bir kanıtıdır. Karl Popper Açık Toplum ve Düşmanları’nın ilk bölümünü totaliter bir rejim olarak tanımladığı Platon’un ideal devletine ayırmıştır. Popper’a göre Platon’un amacı Herakleitos’un kaçınılmaz olarak gördüğü değişimi durdurmaktır. Devlet ideası ya da formu değişmez ve bozulmazdır. Her değişim şeylerin formlarından aldıkları payları dönüştürüp çürütür. Herakletios’a göre bütün şeyler bir akış içinde olduğuna göre, onların üzerine bir şey söylemek mümkün değildir. Onlar hakkında gerçek bir bilgimiz olamaz; olsa olsa aldatıcı kanılar geliştirebiliriz. Platon saf ve kusursuz devlet ideasının elde edilemeyeceğini düşündüğünden, bu ideaya mantıken yakın olması gereken zamanın en kadim ve en muhafazakâr toplumu Sparta’yı ideal devletine örnek almıştı. İlk filmde maymunların asıl korkusu da Taylor’ın varlığı ve Yasak Bölge’deki arkeolojik kanıtlar yüzünden toplumda yaşanacak kaçınılmaz değişikliklerdir. Platon’un devleti içinde “adalet” tanımı bizimkinden farklıdır. Platon’un adaleti kişinin “kendi işine bakması”dır. Bir kimsenin görevine uygun olması ve bu görevini koruması erdemlidir. Bununla birlikte Platon yönetici sınıfların diğerlerini sömürdüğü bir devlet kurma amacında değildi. Filozof istikrarı hedefliyordu ve mesela muhafız sınıfının istikrarlı ve güvenli bir yaşamla yetinmeyip hırslarına yenik düşmeleri bir tehditti. Kast sistemindeki herhangi bir gevşeme devletin yıkımına yol açacaktı.

Maymun toplumu sınıfsal özellikleri açısından bir yandan da Georges Dumezil’in Hint-Avrupa toplumlarının temelini oluşturan üç işlevli toplum tasavvuruyla birlikte ele alınabilir. Buna göre hükümdarlar, rahipler ve hukukla ilgilenenlerin dâhil olduğu yönetici; cesaret, kahramanlık da dâhil olmak üzere her türlü fiziksel gücü temsil eden kişilerden müteşekkil savaşçı; çobanlar, çiftçiler gibi üretim ve geçim sağlayıcı üretici sınıfları ya da işlevleri söz konusudur. Dumezil’in her üç işlevi de yukarıda belirttiğim üzere maymun toplumunun üç sınıfında açık karşılığını bulur (Zira ve Galen hekim olarak üretici üçüncü sınıfa “şifa üretmeleri” nedeniyle girerler). Özetle maymun toplumu Proto Hint-Avrupalı toplumların 1) hükümdarlık (orangutan); 2) fiziksel güç ve cesaret (goril); 3) üretim ve refah (şempanze) ideolojilerine göre sınıflara ayrılmışlardır. Dumezil Romalıların da mitolojik ve toplumsal yapılarını erken Proto-Hint-Avrupa toplumlarından aldığına inanıyordu. Buna göre Roma krallarından Romulus ve Numa  hükümdar işlevini, Ancus Marcius ise ikinci ve üçüncü işlevleri temsil etmekteydi. Erken Roma tanrıları da bu işlevlere uygun bir karaktere sahipti: Iuppiter, Iuno ve Minerva’dan müteşekkil yeni Capitolium üçlüsü Dumezil’in modeline uymamaktaydı, ancak eski Capitolium üçlüsünü meydana getiren Iuppiter, Mars ve Quirinus uyuşuyordu. Dumezil’in savları Roma dini üzerine yeni tartışmalar açması açısından hayli faydalı olmuştur, ancak Roma Cumhuriyeti’ndeki sosyal yapının bu üç işlevle uyuşmadığını da belirtmek gerekir. Örneğin profesyonel askerliğe geçene kadar Roma ordusu çiftçi-savaşçılardan meydana geliyordu (Beard et al. 1998: 14-15). Dolayısıyla, her ne kadar günümüzde Dumezil’in fikirleri en azından yukarıdaki konularda geçerliliğini büyük ölçüde yitirmişse de filmin bağlamında maymun toplumunu Roma toplumuyla ilişkilendirdiği açık.

Son olarak Roma toplumunun maymun toplumu gibi ırkçı olup olmadığına bakalım. Gerçi maymunlar filmde insanları bir etnik topluluk değil, akıldan yoksun konuşamayan hayvanlar gibi görüyor. Yine de maymunların kendi aralarındaki cinslere bağlı katı hiyerarşiyi de hesaba katarak belki birkaç söz söyleyebilirim. Öncelikle ırk ve etnisiteyle ilgili Roma kaynaklarının aristokratik sınıfın görüşlerini yansıttığını akıldan çıkarmamamız gerekir. Buna rağmen Roma’nın yarı efsanevi krallık döneminde bile senatonun çok etnisiteli bir yapısı vardı. İmparator Claudius Gallia Comata’daki yerel seçkinlerin senatoya girmesini savunan 47 ya da 48 tarihli konuşmasında (Tact. Ann. 11.23-24; ayrıca Lugdunum’da konuşmanın tunç bir levhaya işlenmiş bir kopyası bulunmuştur [CIL 13. 1688]) Roma krallarının ne kadar farklı kökenlere sahip olduğunu örnek gösterir. Romulus’un ilk “senatosu”nda farklı kökenlerden üyelerin bulunduğu aktarılır (Liv. 1.8.7; Plut. Rom. 13.1-2). Cicero Cato’dan bahsederken doğum yeri itibarıyla Tusculum, kanuna göre ise Romalı olduğunu belirterek municipia sakinlerinin aslında iki anavatana sahip olduklarını söyler. MS 3. yüzyıla gelindiğindeyse, senatoda İtalya dışından senatörlerin sayısı, İtalya doğumluları aşmıştı. Bununla birlikte soy ve etnik kökenler Roma aristokrasisinde belirli bir etkiye sahipti; Prestij ve nüfuz göstergesi olarak kabul ediliyorlardı. (Lee-Stecum 2014: 464 vd.). Her halükârda, Roma tıpkı Yunan gibi kendisini kültürel anlamda karşıtlarına, yani “barbarlara” göre tanımladığından belirli önyargılara ve ırkçı görüşlere rastlamak mümkündür. Coğrafi determinizm ve fiziksel özellikler bireyin zihinsel ve ruhsal özelliklerinin sebepleri olarak algılanıyordu. Bununla birlikte etnik kimlik İtalya kavimlerinin Romalılarla ilişkilerinde olduğu gibi müzakereye bağlı olabiliyordu. Örneğin Orta Apenin kavimleri zaman içinde Roma kaynaklarında güvenilmez vahşilerden nihayetinde eski usul erdemin temsilcilerine dönüşmüşlerdir. Genele bakıldığında etnisitenin Roma’da sabit olmayan esnek tanımlara göre şekillenen bir söylem olduğu söylenebilir (McInerney 2014: 13). Bunlara ilaveten, elbette MS 212’te Roma sınırları içinde yaşayan herkese vatandaşlık hakkı tanındığını, idari ve askeri mevkiler etnik kökenlerinin farklılığına rağmen Roma vatandaşlarına açık olduğunu ve Septimius Severus ya da Elagabalus gibi sırasıyla Afrika ve Suriye kökenli imparatorların tahta geçebildiklerini akıldan çıkarmamamız gerekir. Bu açıdan maymun toplumunun ırkçılık ve dikey sosyal hareketlik konularında Roma’dan daha katı olduğunu söylemek yanlış olmaz. 

Kaynakça

Farrell, J. –  Putnam, M.C.J. (ed.), A Companion to Vergil’s Aeneid and Its Tradition , Wiley-Blackwell, Londra, 2010 .

Beard, M.,  et al., Religions of Rome I. A History, Cambridge University Press, Cambridge, 1998.

Cooper, K., “Gender and the Fall of Rome”, A Companion to Late Antiquity, ed.: P. Rousseau, Wiley-Blackwell, Londra, 2009, 187-200.

Isaac, B., The Invention of Racism in Classical Antiquity, Princeton University Press, Princeton, 2006.

Lee-Stecum, P., “Roman Elite Ethnicity”, A Companion to Ethnicity in the Ancient Mediterrenean, ed.: J. McInerney, Wiley-Blackwell, Londra, 2014, 455-70.

McInerney, J., “Ethnicity: An Introduction”, A Companion to Ethnicity in the Ancient Mediterranean, ed.: J. McInerney, Wiley-Blackwell, Londra, 2014, 1-17.

Popper, K.R., Açık Toplum ve Düşmanları, Liberte, Ankara, 2014.

Shotter, D., The Fall of the Roman Republic, Routledge, Londra, 2014.

Ferrari, G.R.F. (ed.), The Cambridge Companion to Plato’s Republic, Cambridge University Press, Cambridge, 2007.