Lex Oppia ve Romalı Kadınların Sokak Direnişi

MÖ 215’teki Cannae Savaşı’nda Hannibal karşısında bir konsülle koca bir orduya mal olan feci yenilgiden ve denizdeki bazı bozgunlardan sonra Roma’da büyük bir panik başlamış, Hannibal’in şehrin kapılarına dayandığına dair söylentiler ortalıkta dolaşmaya başlamıştı (Liv. 22.59; Polyb. 3.117). Daha da önemlisi, bu endişelerin ortasında Romalıların orduyu yeniden ayağa kaldırmaları için kaynak bulması gerekiyordu. Çare olarak plebs tribunusu Gaius Oppius’un getirdiği ve özellikle kadınların birikimlerini hedef alan lex Oppia adında bir kanun çıkarıldı. Buna göre kadınlar yaklaşık 30 gramdan ağır altın takılar takamayacak ve renkli kıyafetler giyemeyecek, ayrıca dini festivaller dışında şehrin 1,6 km çapı dahilinde atlı arabalarla seyahat edemeyeceklerdi (Liv. 34.1).

Bundan 20 yıl sonra, 195’e gelindiğinde, İtalya’daki Kartaca tehdidi ortadan kalkmıştı, fakat yasa hâlen yürürlükteydi. Dönemin olağanüstü koşulları altında belki de gerekli olan bu önemlere mevcut ortamda artık ihtiyaç yoktu. Nihayet iki plebs tribunusu Quintus Fabius ve Lucius Valerius lex Oppia’nın yürürlükten kaldırılması için bir teklif verdiler. Bu hareketleri siyasette farklı tepkilere neden oldu. Diğer plebs tribunusları M. Iunius Brutus ve T. Iunius Brutus yasanın kaldırılmasına izin vermeyeceklerini açıkça belirttiler. Senatörler yasanın aleyhine veya lehine konuşmak üzere söz alırlarken Capitolium da yasanın destekçileri ve karşıtları tarafından doldurulmuştu. Ayrıca lex Oppia’nın asıl hedefi olan üst sınıflardan evli kadınlar da (matrona) alana yığılmaya başladılar. Livius’a göre ne eşleri ne de magistratusların yetkileri onları durdurabilmişti. Bütün sokakları işgal eden ve foruma girişleri engelleyen matronalar yollarına çıkan erkeklerden yasanın iptalini talep ediyor, tehlikenin geride kaldığını, şehrin zenginleşmeye başladığını söylüyorlardı. Kırsaldan ve diğer şehirlerden gelen hemcinsleriyle artan kalabalık sonunda konsüller ve praetorlara ulaşmayı başardı.

Senatodaysa M. Porcius Cato yasayı savunan bir konuşma yaptı. Konuşması meselenin özünden ziyade kadınların Roma geleneklerine yakışmayan protestolarına yönelikti. Cato matronaları Romalı kadınlardan beklenen mütevazılık ve ölçülülükle davranmadıkları için suçluyor, şikayetlerini evlerinde kocalarına iletmeyip sokakları doldurmalarını eleştiriyordu. Erkeklerin işi olan siyasete kadınların bu şekilde müdahil olmasından hoşnut değildi ve asıl istediklerinin sınırsız, denetimsiz bir özgürlük olduğunu öne sürüyordu. Siyasete karışarak erkeklerinkine denk bir konuma gelen kadınların ileride onların efendisi olmasını ne engelleyecekti? Tutucu ve gelenekçi karakteriyle ünlü Cato’nun asıl derdi doğunun zenginliği ve egzotizminin etkisi altında kadınların lükse, gösterişe, kibire savrulmasını engellemekti. Ona göre Yunanistan ve Asya’ya yayılan Roma, artık vatandaşların arzularını uyandıracak, iştahlarını kabartacak her şeye sahipti. Geçmişte Pyrrhos Romalı kadınları rüşvetle kandırmaya çalışmış, fakat henüz lex Oppia yokken bile kadınlar bunu reddetmişti. O zamanlar senatörler böyle bir yasa getirmeyi akıllarından dahi geçirmemişlerdi, zira kısıtlamaları gereken bir savurganlık veya lüks yoktu. Şimdi ise hastalık yayılmadan tedavinin uygulanması için yasa elzemdi (Liv. 34.2-3). Buna karşılık yasanın kaldırılmasını savunan Valerius, Cato’nun yasayı tartışmak yerine sadece kadınları azarladığını söyledi. Kendileriyle doğrudan ilgili bir yasa karşısında kadınların söz söylemesinin doğal olduğuna, bunu Cato’nun iddia ettiği gibi bir isyan, hatta plebsinkine benzer bir tepki (yani secessio) olarak tanımlamanın haksızlığına vurgu yaptı. Ardından da bizzat Cato’nun eseri Origines’te kadınların inisiyatifi ele aldığı bazı olaylardan örnek verdi. Toplumun her kesimi refahtan pay alırken kadınları bundan mahrum etmek ne kadar doğruydu? Kocaları erguvan giyerken kadınların giymemesi kabul edilebilir miydi (Liv. 34.5-7)? Kanun olağanüstü bir zamanda çıkarılmış geçici bir karardı ve Valerius da bunu vurgulamasına rağmen, Cato Roma’nın geçmişi ve değerlerine göndermelerle yasayı geleneksel bir metinmiş gibi ele alıyordu. Ancak rakibinin belirttiği gibi lex Oppia ne krallara kadar gitmekteydi ne de On İki Tablet’e geçirilmişti. Aksine zamanın şartlarına göre kaleme alınmış yeni tarihli bir metindi.Ertesi gün kadınlar çok daha büyük sayılarla sokaklara akın ettiler ve yasanın kaldırılmasını engelleyen plebs tribunusu iki Brutus’un evlerini kuşatarak vetolarından vazgeçmedikleri sürece yerlerinden ayrılmayacaklarını söylediler. Bu kararlı eylemleri sonucunda kadınlar kendi klanlarında yasa için oy kullanacak Roma vatandaşlarını etkilemeyi ve yasayı kaldırmayı başardılar.

Yasa altın, gümüş, pahalı elbiseler gibi değerli kadın eşyalarına yönelik bir kısıtlama getirdiğinden, olaylara karışmış kadınların daha ziyade üst sınıflara mensup olup olmadığına bakmak gerekir. Roma’nın seçkin kadınları elbette kendilerini patrici ya da plebs benzeri bir sınıf olarak görmüyorlardı; böyle bir iddiada bulunabilecek konumda da değillerdi, ama sosyal statüleri muğlaktı. Bu durum 3. yüzyılın başında yargıç Ulpianus tarafından da belirtilmiştir (Dig. 1.9.1):

Konsül mertebesinde bir adamın aynı mertebede bir kadından ayrıcalıklı olduğu konusunda kimsenin şüphesi yoktur. Fakat praefectus kademesindeki bir adamın aynı kademeden bir kadından daha ayrıcalıklı olup olmadığına bakılmalıdır. Bana kalırsa öyledir, çünkü erkek cinsiyetinde daha büyük bir saygınlık vardır. 

Bu yoruma rağmen, antik kaynaklarda üst sınıftan kadınlara özgü ordo matronum olarak geçen kafa karıştırıcı bir “sınıftan” söz edilir. Bu “matrona sınıfı” Romalı seçkin erkeklerin mensup olduğu sınıfların bir taklidi gibi görünmektedir, fakat bu anlamda resmiyeti olmadığından net şekilde tanımlanmamıştır. Kaynaklarda “alt sınıf kadınlarından” farklı olarak kabaca kamuda birlikte hareket eden evli üst sınıf kadınlara özgü bu terim, mesela Livius tarafından MÖ 3. yüzyıln başında Pudicitia Plebeia festivali için toplanan seçkin plebs ailelerinden kadınlar için kullanılmıştır. Plautus’ta ise “fahişe sınıfı”na mensup iki azatlı kadın, seçkin matronaların meydana getirdiği kapalı topluluktan kıskançlıkla şikâyet eder (Plaut. Cist. 23 vd.; Liv. 10.23.10). Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, ordo matronum soylu geçmiş, zenginlik ve evlilik gibi özellikleriyle senatör sınıfının kadınlara özgü paraleli olarak karşımıza çıkar. Bu kadınların da tıpkı senatörler gibi sınıflarına özel alametleri vardı: Geleneğe göre, Coriolanus’un Roma kuşatmasını kaldırmaya ikna eden matronalara senato tarafından (stolaya ilaveten) vitta (bir tür saç süsü ya da başörtüsü) ve erguvan elbise giyme, altın takılar takma hakkı tanınmıştı (Val. Max. 5.2.1). Daha sonra, Roma’nın MÖ 396’da fethettiği Veii’nin yeniden imarı için devlet hazinesine altın olarak yaptıkları katkılara binaen festival ve iş günlerinde şehir içinde arabayla (iki tekerli carpentum veya onun dört tekerli lüks tipi; bu sadece çok az matronaya, özellikle Claudius’un eşi Genç Agrippina gibi hanedan kadınlarına bahşedilmiş bir ayrıcalıktı) dolaşmalarına izin verildi (Liv. 5.25.9). Bu kadınların imparatorluk döneminde conventus matronum denilen toplantılarda bir araya geldiklerini biliyoruz. Mesela Seneca’da bir kadın conventusta diğer kadınlara göre daha düşük kalan statüsünden yakınır (Sen. de Matr. 13.49). Suetonius Genç Agrippina’yla Galba’nın kayınvalidesi arasında conventusta geçen bir tartışmadan bahseder (Suet. Galb. 5). Elagabalus da conventus kadınlarından annesi Iulia Soemias’ın başkanlık ettiği bir “kadınlar senatosu” kurmuştu (SHA  Heliogab. 5).

Üst sınıftan kadınların tipik Roma sınıflarıyla ilgisi dolaylıydı, yani sosyal konumları babaları veya eşlerinin statülerine bağlıydı, ama aynı zamanda muğlaktı da: Bir yandan ordo matronum dahilinde alt sınıf kadınlarından çeşitli ayrıcalıklarla ayrılıyor, diğer yandan tüm sınıftan kadınlar birörnek bir kesim gibi görülerek sosyal özelliklerine bakılmaksızın erkeklerden farklı bir yere koyuluyorlardı. Lex Oppia’ya karşı düzenlenen protestolar işte ordo mataronuma özgü bu ayrıcalıkların geri alınmasına yönelikti.