Andrew Stewart’a Göre Arkeolojinin Yedi Ölümcül Günahı

Geçen günlerde, Doç. Dr. Tuna Şare Ağtürk Twitter hesabında “arkeolojinin yedi ölümcü günahı” başlığıyla ünlü Klasik arkeolog Andrew Stewart’ın, Klasikbilimcilerin sıklıkla yaptıkları hataları yedi maddede sıraladığı kısa bir metin paylaştı. Kendisine kaynağını sorduğumda, bunun 2005’te doktora öğrencilerine dağıttığı bir handout olduğunu söyledi. Ben de izniyle bu kısa, ama iyi bir rehber olduğunu düşündüğüm ve başka disiplinler için de geçerli uyarılar içeren metni Türkçeye çevirdim.

Berkeley Üniversitesi Eski Akdeniz Sanatı ve Arkeolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Andrew Stewart

1) Sadece günümüze kalmış kalıntıları önemli kabul etmek ya da sessizlikten (kanıt yokluğundan) negatif sonuçlar çıkarmak. Araştırmacı nesne (somut buluntu) merkezli bir disiplinin pozitivizmine boyun eğer: “Eğer bir şey insan elinden çıkma arkeolojik malzemenin kaydında bulunmuyorsa var olmamıştır (veya önemsizdir ya da bilinemez). Ancak kanıt yokluğu, yokluğun kanıtı değildir ve “sessizlikten çıkarılan savlar” varmak istedikleri kendi hedeflerinden zayıftır, zira negatif kanıtlanamaz ve yeni kanıtlar onları pozitif anlamda çürütebilir. Fakat çıkarımlar/benzertasımlar (büyük önermesi apaçık olduğu halde küçük önermesi ispata muhtaç olan tasım/kıyas) karşılaştırılan şeyler tarafından desteklenebilir.
2) Hipotezlerden olgular yaratmak ya da geçer hipotezleri olgular olarak kabul etmek. Araştırmacı pozitif sonuçlar almaya, “bilginin mabedine bir tuğla daha koymaya” o kadar odaklanmıştır ki teori ya da varsayımı bir olguyu icat etmek üzere kullanır, olguları çarpıtır ya da başka birisinin teorisini eleştirmeden benimser. Ne var ki gerçekte bu uydurmalar/karıştırmalar sadece sahte gerçekler -ya da Norman Mailer’ın zekice terimini kullanırsak- factoidlerdir: yanlış olmasına karşın söylene söylene ya da yazıla yazıla genel kabul görmeye başlamış veya yazılı şekilde yayımlandığı için doğru olduğu düşünülen olgular.
3) Sorunlara gereksiz yere “yaratıcı” ve karmaşık çözümler üretmek. Tümevarımsal argümanlarından dolayı heyecanlanan araştırmacı, daha basit ve geleneksel bir çıkış yolu aramak yerine hipotez üstüne hipotez yığar. Sonuçta ortaya çıkan gösterişli varsayım “mabedi” hem basitlik yasasını ihlal eder hem de iskambil kulesi gibi yükseldikçe yıkılmaya yaklaşır.
4) Tartışmayı bir sonuca vardıramamak. A hipotezi B hipotezine yol açar; araştırmacı da hemen B hipotezini A hipotezini desteklemek üzere kullanarak tipik bir habis çembere hapsolur. Bu, karşılıklı olarak birbirini destekleyen hipotezlerle ya da “sağlıklı çember”le karıştırılmamalıdır, zira bu durumda her bir hipotez birbirinden bağımsız olarak geliştirilir, desteklenir; iki farklı argümanı kesiştikleri (ya da kesiştiklerine inanılan) noktaya kadar ısrarla takip etmekle aynı şey değildir.
5) Tek taraflı savunma. Araştırmacı bir tez oluşturmak, onu desteklemek ya da sınamak üzere tek bir kanıt türü sunarken, bunun karşıtı tüm kanıtları yok sayarak, bunlara itibar etmeyerek ya da bunları gürültüye getirerek delilsiz iddia ve ısrar üzerinden bir tartışmaya sığınır. Araştırmacı ya yetersiz veriden hareketle tümevarımsal mantık yürütür ya da “tüm” kanıtları kaygısızca kendi arzusuna tabi kılar.
6) Demodelik. Araştırmacı işe yararlığı uzun süre önce sona ermiş olmasına rağmen eskiden çok güvenilir bulunan fikirlere ya da savunucularına dair kuşkular dile getirilmiş teorilere tutunmayı sürdürür.
7) Dar görüşlülük. Mensup olduğu yerel ya da ulusal düşünce okulunun üstünlüğüne inanan araştırmacı, başka yerlerde/mecralarda ve başka dillerdeki veya başka geleneğe bağlı çalışmaları küçümser ya da görmezden gelir. Çok daha dar görüşlü araştırmacılar kendilerininki dışında kalan soruların/meselelerin geçerliliğini kabullenmekten kaçınır.